Ama ya bir ihtimalin aksine, gerçekten de hakiki temeldeki gerçeklikte yaşıyorsak ve henüz gerçeklikten ayırt edilemez simülasyonlar mevcut değilse? O zaman bir simülasyona inanmak bir hata olmaz mı? Evet, bu gerçekliğin bir simülasyon olduğuna inanan herkes bu durumda yanılmış olurdu, ama ne fark eder ki? Öncelikle, bir simülasyonda yaşadığını düşünenlerin yaşamın kutsallığı ve deneyimledikleri gerçeklikte var olmanın iyiliği hakkındaki inançları, ve herkesin kendi amacını özgürce arayıp sürdürebilmesine izin verme düşüncesi yine de iyi ve doğru şeyler olurdu. Biri simülasyonda yaşadığına yanlış bir biçimde inanıyor ve bu yüzden kendisine ve diğerlerine karşı iyi davranıyorsa, bunun neresi yanlış? İkincisi, gerçeklikten ayırt edilemez bir simülasyon ile gerçek gerçeklik, orada yaşayanlar açısından yalnızca ölümün temeldeki gerçeklikte gerçekten son durak olması açısından ayrılırlar; oysa bir simülasyonda, daha alt bir gerçekliğe geri dönülür. Biri simülasyonda yaşadığına inanıyor ve daha düşük bir gerçekliğe döndükten sonra, yaşamını yitiren sevdiklerini yeniden göreceği veya bu gerçekliğe daha sonra geri dönebileceği inancından rahatlık duysa da, temel gerçeklikte öldüğünde hayal kırıklığına uğramayacaktır, çünkü var olmaktan çıkar ve artık hiçbir şey deneyimlemez. Ancak simülasyon ile temel gerçeklik arasında başka bir fark daha vardır; ilki belirli bir amaçla yaratılmışken, ikincisinin bir amacı yoktur - o sadece vardır. Temel gerçeklikte sadece kendimiz için yarattığımız bir amaca sahip oluruz. Bir simülasyona inanmak, küçük bir olasılıkla, yanlış olabilir, fakat bundan bir zarar gelmez. Aksine, burada ebediyen bilinmeyen olsa da, kendinden daha büyük bir şeye inanma olasılığını sağlar ki bu da her birimizin kendi önemimizi bulmasına yardımcı olabilir - başka bir şey gelmiyorsa aklımıza, her zaman gerçekliğe, barışa ve özgürlüğe, ve bu gerçeklikte bilinç sahibi varlıklar olarak birlikte deneyimlediğimiz büyük keşfe hizmet edebiliriz.